Yazımız bireysel, toplumsal ve devletlerarası ilişkilerde dostluk ile ilgilidir. Çünkü düşmanlarımızın şerrinden korunabilmemiz: hem bireysel, hem ülkesel, hem de devletlerarası ilişkilerde dostlarımızı ve düşmanlarımızı iyi tanımamıza, dosta dost, düşmana düşman gibi davranmamıza bağlıdır.
Dost nedir? Düşman kimdir? Her yüze gülen dost mudur? Şair Baki’ye dost kimdir? Diye sormuşlar, O da: Bir dost vardır, gıda gibidir. Onu her gün ararsın. Bir dost vardır, ilâç gibidir. İcap ettiğinde ararsın. Bir dost ta vardır ki, hastalık gibidir. O seni arar bulur." Cevabını vermiştir. Gerçek dost, işi düşmediğinde seni arayan; “Senin olmadığın yerde hakkını/hukukunu savunandır.” Hz. Ali (ra)
Dijital çağın da etkisiyle dostluklar giderek, çıkar ilişkisine dönüşmüş, çıkar ilişkisine dönüşen dostluklar da tehlikeli bir hal almaya başlamıştır. İstediğiniz zaman kapısını çalabileceğiniz, kalbinizi açabileceğiniz, mezara kadar dost kalabileceğiniz dostluklar giderek azalmaya başlamıştır. Onun için Aşık Veysel “sadık dostu”, kara toprak olarak görmüştür.
“Dost, dost diye nicesine sarıldım. Benim sadık yârim kara topraktır.
Beyhude dolandım, boşa yoruldum. Beni sadık yârim kara topraktır.
Dostlukların, arkadaşlıkların insan hayatında çok önemli yeri vardır. Dostun sadıksa, düşmanın ihaneti sana zarar veremez. Ancak dost sandıklarınız sadık değilse, başka düşman aramanıza da gerek kalmaz Gönlünü açarsın, sırrını paylaşırsın. O da seni her yönüyle tanır. Düşman kör nişancıdır. Ama dost nereden vuracağını iyi bilir.”
Dostluklar dünyamızı ilgilendirdiği kadar ahiretimizi de ilgilendirmektedir. Peygamberimiz: (s.a.v) “Kişi dostunun dini üzeredir. İnsan kiminle dostluk kurduğuna dikkat etsin.” Hadisi şerifi ile dost seçimi konusunda müminleri uyarmaktadır. Dostlukları Allah için olmayanların birbirlerine düşman kesilebilecekleri K. Kerimde şöyle haber verilmektedir. “O gün dostlar bile birbirine düşman kesilecektir. Sadece Allah’tan korkmayanlar böyle olmayacaktır.”( Zuhruf,67)“
Dost tabiri ikili ilişkilerde kullanıldığı gibi; devletlerarası ilişkilerde sıkça kullanılmaktadır. Dost, düşman, ittifak, müttefik gibi kavramların yerli yerinde kullanılmaması dostların düşman, düşmanlarında dost veya müttefik gibi adlandırılması kafa karışıklığına yol açmaktadır. “Onlar müminleri bırakıp kâfirleri dost edinirler. Onların tarafında bir şeref ve kudret mi arıyorlar? Bilsinler ki şeref ve kudret tamamen Allah’a aittir.” (Nisâ: 139)
Amaç, düşman üretmek değil, dost kazanmak olmalıdır. Dostlukların devam etmesi için gerçek dost olanlarla iyi gün dostu olanların seçiminde titiz davranılması gerekir. "Dostunu, senden önceki dostuyla tanı!", "Denemeden dostlara güvenme, "Düşmanlarınla düşüp kalkan dosttan vazgeç", "Bir dost uzun zaman aranır, güç bela bulunur, güçlükle korunur.", Gerçek dostlar, iyi günlerinizde davet edince sizi ziyaret ederler. Kara günlerinizde davetsiz gelirler." sözleri hepimiz için ne kadar yol göstericidir.
Öncelikle dost, güvenilen, karşılıksız seven, yâr, refik, Halil gibi anlamlara gelmektedir. İslâmî literatürde ise dost; sadâkat, uhuvvet (kardeşlik) meveddet (sevgi, saygı, muhabbet) gibi çok ulvi değerleri içinde barındıran bir kavram olarak ifade edilmektedir.
Dostun zıddı düşmandır. Gerek insani, gerekse İslami açıdan bize zarar vermek için fırsat kollayan, iyiliğimize olacak işleri tersine çevirmeye çalışan, İslam’a ve inanç değerlerimize, karşı sözlü ve fiili olarak, hainane ve zalimane emeller besleyen bireyler, devletler veya kurumlardır. “İyi görünen düşmanın iyiliği kasabın koyuna ot, balıkçının balığa olta ile yem vermesine benzer.”
İttifak ve müttefik kavramlarına gelince; ittifak; uyuşma, uzlaşma, sözü bir etme, birlikte hareket etme anlamını ifade eden, özellikle bireylerin, ya da devletlerin kendi çıkar ve menfaatleri doğrultusunda; belirli kurallara dayanan, muhataplarına sorumluluklar yükleyen bir sözleşmeyi ifade etmektedir. İttifak kökünden türeyen müttefik kelimesine de ittifak eden, uzlaşan, anlaşan, görüş ve fikir birliğine varan anlamında kullanılmaktadır.
Kur’ân-ı Kerim’de dost anlamına gelen ve en çok geçen kelimelerden birisi de veli kelimesidir. Veli kelimesinin çoğulu evliyadır. “Veli” tekil ya da çoğul olarak, 87 ayette geçmekte olup, bu ayetlerin 46’ sında Allah’ın insanlara dostluğu, 2 ayette insanların Allah ile dostlukları, 10 ayette, insanlarla şeytan arasındaki dostluk, diğer ayetlerde de iyi veya kötüler arasındaki dostluklardan bahsedilmektedir.
Ayetlerin çoğunda mutlak anlamda, gerçek dostun; Allah ve Resulü olduğu, İnana insanların gerçek ve ebedî dost olarak Allah’ı bilmeleri, O’na dayanıp güvenmeleri öğütlenmektedir. “Sizin dostunuz Allah, O’nun elçisi (Hz. Muhammed) ve iman edenlerdir” (Mâide,55
Dost ve müttefik tabirleri ile genellikle; devletlerarası ilişkilerde karşılıklı çıkar ilişkisine dayanan; sosyal, siyasal, ticari, askeri, ekonomik ve diplomatik anlamada birbirine bağlı ve bağımlı ülkelerin kastedildiği anlaşılmaktadır. Ülkemiz ve İslam ülkeleri için dost ve müttefik denildiğinde; tarih boyunca vatanımıza göz diken, İslam milletine düşmanca ve haince tavır besleyen ABD ve Batılı ülkeler akla gelmektedir. ABD ve Batılı ülkelerin dostluk ve müttefiklikleri çıkarlar ilişkilerine dayandığı için çıkarlarının bitmesiyle çıkarları düşmanlığa dönüşmektedir.
İslam coğrafyasını topluca ele geçirmek için sinsi tuzak kuranların, kana bulayan ve topraklarını işgal edenlerin, kimler oldukları bilindiği halde, ABD ve Batılıları dost ve müttefik olarak kabul ederek, dostların ve düşmanların birbirlerine karıştırılması, Allah’a ve Müslümanlara açık düşmanlık besleyenlerin dost kabul edilmesi anlamına gelmektedir. “Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin.” (Mümtehine,1) “Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostunuz yoktur. Sonra yardım da görmezsiniz.” (Hud: 113) Ayetlerine sırt dönmek anlamı taşımaktadır.
Dostlarımızın ve düşmanlarımızın seçimi konusunda gittikçe İslami hassasiyetten uzaklaşmamız, halen yaşamakta olduğumuz hazin ve dramatik sonucu doğurduğu halde; farklı mezhep, siyaset ve dünya görüşüne sahip olmamaları sebebiyle dost olmamız gerekenleri düşman safına koymamız, düşmanlıkları eksik olmayan, Siyonizm’in savunucusu, destekçisi ve işbirlikçisi olanlara sempati ile yaklaşmamız; İslam coğrafyası olarak son derce çarpık bir siyasi ve ahlakî anlayış içinde olduğumuzun göstergesidir. Dostlarına yardımda duyarsız olanlar, düşmanlarının bir sözlerini iki etmeyenleri başlarına da aynı felaketin geleceği gün yakındır. İçinde yaşadığımız zaman dilimi, dostlarımızın ve düşmanlarımızın seçilmesi konusunda duyarlı olmamız gerektiğini ortaya koymaktadır.
19 aydan beri devam eden İsrail-Gazze savaşında; ABD ve işbirlikçileri küfür tek millettir gerçeğinden hareketle; bir dostun bir dosta yapması gereken duyarlılığı; katil İsrail’e gösterdikleri halde; ne yazık ki, tek ümmet inancına sahip olan Müslümanlar, Siyonist İsrail’in aç ve susuz bırakmayı sivillere karşı sistematik bir savaş silahı olarak kullanması, sıkı abluka ve geçiş noktalarını kapatması böylelikle gıdaya, suya, ilaca erişimi engellemesi sebebiyle; Gazze’ de 65 bin çocuk açlıktan çekiştirirken, sayıları 1,1 milyona ulaşan çocuk, kadın, yaşlı açlıkla yaşam mücadelesi verirken, yardım çığlıkları ahu enini inletirken, Müslümanların kör, sağır ve dilsiz kesilmeleri; yapmaları gerekeni yapmayıp, bu insanlık trajediyi kınamakla geçiştirmeleri; Müslümanların kimin tarafında oldukları konusu şüphe uyandırmaktadır.
Siyonist işgali altındaki kutsal mekân Kudüs’ü, Mescid-i Aksa’yı ümmet adına canları pahasına koruma ve Filistin topraklarını savunan Gazze’li kardeşlerimizi; Siyonist İsrail’in ve insanlık dışı davranışları karşısında yalnızlığa terk etmek insanlığa ve Müslümanlığa sığar mı? Müslümanlık anlayışımız yeniden sorgulanması gerekmez mi?
Oysaki dostluk, kardeşlik kuru bir söylem değil, fiilen yaşanması gereken bir eylemdir. “Müslümanlar ancak kardeştir.” (Ayet) “Müslüman Müslümanın kardeşidir.” Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez. ( Hadis) Böyle bir inanışa sahip Müslümanlar; kardeşlerini Siyonist İsrail karşısında yalnız bırakabilir mi? Onları düşmana teslim edebilir mi? Bu durum, İslam kardeşliği ile bağdaştırabilir mi? Küfür tek millet olarak İsrail’in yanında iken, İslam ümmeti neden Gazze’nin yanında değildir. Ümmet nerede? Ölü mü, diri mi?
Gerçek anlamda dostluğumuz söylemden eyleme dönüşmüş olsa idi İşbirlikçi ABD ve Batılı ülkelerin Siyonist İsrail’e sahip çıktığı gibi bizde askerimiz, topumuz, tankımız uçağımız ile Gazze’ li kardeşlerimizin yanında, Siyonist İsrail’in karşısında olmamız gerekmez miydi? İslam milleti olarak İsrail ile ticari, siyasi, askeri ve diplomatik ilişkilerimizi kesmek; en azından İsrail’in gücünü zaafa uğratacak adımları atmamız gerekmez mi? “Kâfir olanlar birbirlerinin dostlarıdır.” (Enfal,73) “Müminlere gelince; erkek ve kadın, bütün müminler sadece birbirlerinin dostlarıdır. (Tevbe 71)
Müslümanlar için dostlukların öncelikle Allah için olması, dostların karşılıklı olarak, kötülere ve kötülüklere karşı korunup kollanması esasına dayandırılmalıdır. Çünkü dostluk, dostlar arasında karşılıklı uyuşma, sevgi, şefkat, merhamet, ülfet, muhabbet, görüşme, karşılıklı ziyaretleşme, yardımlaşma, dayanışma, selamlaşma, tebrikleşme, bağışlama, bağışlanma gibi kavramların bir imanî ve ahlaki değer olarak yaşatılması ile sürekli kılınabilir. “Müminler müminleri bırakıp kâfirleri dost edinmesinler. Kim bunu yaparsa, Allah ile bir dostluğu kalmaz. (“Al-i İmran,28)
Birey, ülke ve millet olarak dostlarımızı ve düşmanlarımızı yeniden gözden geçirmek, dostlarımızı dost, düşmanlarımızı düşman bilip, ilişkilerimizi imanî ve insani çerçevede yürütmek zorundayız. Şeytan ile dostluk kurularak cennete girilemeyeceği gibi, düşmanlarımıza sempati ile bakılarak, izzetimizi, şerefimizi kutsal değerleri ve mekânlarımızı koruyamayız!
Ne mutlu Allah’la ve O’nun dostlarıyla dost olanlara! Yazıklar olsun, Allah’ın düşmanlarıyla dost olup, Allah’ın ve Müslümanların dostluklarını kaybedenlere! 29.4.2025
MUSTAFA KIR
EĞİTİMCİ, YÖNETİCİ