İşte nihayet Newyork’tayım. Buraya gelmem çok uzun sürdü. Gençliğimizdeki anti-amerikancılık engelledi hep bu geziyi. Çok ülke gezmeme rağmen gelmeyi düşünmedim geçmişte. Ancak gezilerim çoğaldıkça Amerika’yı da görmek kaçınılmaz oldu. Bu sefer de vize-randevu yoğunluğundan görmem gecikti. Evet, artık yeşil pasaportum var ama Anglo-Sakson ülkeler her pasaporta vize istiyor. İngiltere, Kanada, ABD gibi.
Ben internet sitesinden vize formunu doldurdum. Harcını yatırdım. O da ne? Bir sene sonraya randevu verdi Amerikan Konsolosluğu. 2023 yılı martında başvurmuştum vizeye. Randevu 2024 yılı Ocak ayında. Türkiye’de kış saatine geçilmediği için sabah karanlığında Çukurambar’da konsoloslukta sıradayız. Benim gibi 80-100 kişi var neredeyse. Oradan oraya sevkedilerek nihayet görüşmeye gelebildik. Genç bir delikanlı ziyaret sebebini, evli olduğum halde neden tek başına başvurduğumu ve ABD’de akrabalarım olup olmadığını sordu. Cevapları uygun bulmuş olmalı ki vizenin onaylandığını belirten bir belge verdi. Üç-dört gün sonra Çankaya Postanesinden alınacağını söyledi pasaportun. Gerçekten de üç gün sonra teslim edildi. Artık Amerika Turlarına yazılabilirdim.
İlk seyahatimi turlarla yapmak istedim. Tanıdıklar çıkar Amerika’da ama işi gücü vardır ve ne kadar gezdirebilir? Tur şirketleri görmem gereken önemli yerleri gösterir zaten. İlk gezide rehberler bilgilenme ile içerden tanımaya imkân verir. Üstelik Amerikan Turları 12 kişilik grupla yapılıyor. Bu nedenle diğer kıtalardaki gibi grupların azim kalabalığı yoktur. Neredeyse aile ile seyahat.
Ben Amerika’da kültürel ve sosyolojik gözlem yapacağıma göre hedefimde Newyork, Waşington DC ve Filadelfiya olmalı. Yoksa Miami Los Angeles gibi deniz-kum güneş değil. Ya da Las Vegas gibi kumar merkezi hiç değil. Gerçi Atlantic City’de kumar merkezi olmaya aday otellere yer vermiş ama Las Vegas gibi değil elbette.
İstanbul Havaalanında Amerika yolcuları özel bir güvenlik şirketinin dört ayrı denetiminden geçmesi zorunlu imiş. Her şeyimiz yoklandı. Sırt çantaları, vücudumuz. Beş altı bankodan geçtikten sonra zararsız yolcu olduğumuz kanaatine ulaştılar ve uçağa binmeye uygun bulunup yol verildik. Başka hiçbir ülkede böyle bir muamele görmemiştim. Türkiye’de Amerikan kanunlarına tabi olarak bu muamele uygulandı.
Uçağımızın ABD’ye ulaşmak için Grönland buzulları, Kanada üzerinden Newyork’a ulaşması da şaşırttı beni. Dünya gerçekten yuvarlak imiş. Yoksa düz bir çizgi çekebilsek Kanada Gröndland üzerinden ne işimiz olurdu?
Sabah 07.30’da İstanbul’dan hareket eden uçak ABD’nin sabahında saat 10.45’de Newyork’a 11 saatlik bir uçuşla ulaştırdı. Gümrük’de iki saat sıra bekledikten sonra nihayet JFK havaalanından çıkış yapabildik. İki saat sürmesi, Rahip Bronson geriliminde başlamış. Bu sefer o karar nedeniyle değil beceriksizliğe benziyordu sanki. ABD vatandaşlarına iki bankodan giriş varken yaklaşık 500 yabancıya bir bankodan gümrük işlemi sürüyordu. Sonunda ABD vatandaşları bitti, bir yetkili işe karıştı herhalde birkaç banko daha açıldı ve son yarım saatte hızlanan işlemlerle bu eziyet tamamlandı. Yoksa bir o kadar daha sürerdi bu muamele. O kadar yoldan sonra bu iki saatlik bebek adımları ile ilerleyen kuyruk iflahımızı kesti.
Nihayet rehberimizi ve otobüsümüzü bulduk. Artık Newyork’a giriyoruz. Adonis gibi “Newyork, yatağı bir boşluktan ötekine sallanan kadın” mı yoksa “insanı heyecandan titreten bir sevgili” mi? (Buket Uzuner, New York Seyir Defteri) Hangisine hak vereceğimden emin olamadım. Çünkü uykusuzluk, yorgunluk sağlıklı bir gözleme imkân vermiyordu. Neyse ki tur bizi önce otelimize götürdü, iki saatlik uykudan sonra turu başlatacak. Yol boyunca ne kadar sağlıklı bilmiyorum ama “Newyork’un rüzgârın yayında oturan kadın” (Adonis) olduğuna karar verdim. Bakalım çekilen yay biz okları nereye savuracak?
Anlamak için bakıyorum her şeye. Adonis gibi Newyork’a Mezar kazmayacağım ama deşeleyeceğim. Yoksa B. Uzuner gibi âşık olmak için gelmedim. Postacısından, polis memuruna övgüler yazmak için hiç değil.
Newyork deyince akla ne gelir? Gökdelenler elbette. Onun için gezimiz bir gökdelene tırmanıp şehri yüksekten temaşa ile başlayacak. Otelimiz Times Sguare’de. Yürüyerek Rockfeller Gökdelenine geliyoruz. Empire State uzak ve kalabalık. Bu gökdelen asansöründeki digital gösteri ile bizi taşıyor tepesine. Bütün Newyork’u buradan seyrediyoruz.
Gökdelen inşaatında kalaslara tüneyen işçilerin kanonik resmi burada turistik bir gösteriye dönüşmüş. Bedelini ödeyince tren rayını andıran geniş bir demir kalasa dört beş kişi biniyor, pistonu yükseltiyor ve o işçiler gibi poz veriyorsun. Her şey smilasyon ya. İşte ispatı. Amerika’nın bütün albenisi işte o smilasyonda gizli. Algı her şeydir diye insanların gözünü boyuyorlar. Benim anti-amerikancılığım da rengini kaybetti, soluk bir itiraza dönüştü.
Devamı olabilir de olmayabilir de.