Kindî, Fârâbî, İbn Sînâ, İbn Arâbî, Gazâlî İbn Rüşt ve Said Nursî gibi İslâm düşünürleri ile W. Paley, F. R. Tennant, R. Swinburne gibi Hristiyan düşünürleri bu kanıtı Tanrı'nın varlığını ispat için kullanmışlardır. Kâinatta iyi, güzel ne varsa hepsinin kaynağı mutlak güzel olan Tanrı'dır. Tabiatta ve insan'da görülen güzellik ve sanat O'nun yaratmasına delildir. Kör tesadüf, sağır tabiat ve şuursuz sebepler yaratıcı olmaktan çok uzaktır. Nursî'nin Risâle-i Nur Külliyâtı, din felsefesinde estetik delil olarak adlandırılan kanıt türü, islâm düşünce tarihinde şimdiye kadar ele alınmadık zenginlikte işlenmiş olduğu görülür. Sosyolog Şerif Mardin'in ifâdesiyle "Mito-poetik" bir üslûba sâhip külliyâtta; âlemdeki mükemmel estetiğin, uyum ve güzelliğin kendiliğinden oluşup sürdürülmesinin imkânsızlığı ispat edildikten sonra Sonsuz (Mutlak) Güzellik (Cemal) ve Mükemmellik (Kemal) sıfatlarına sahip bir yüce Yaratıcının varlığını zorunlu kıldığı vurgulanmakta!..
Kendisini tanıttırmak ve sevdirmek için yaratan Yaratıcıya karşı, bu güzellik karşısında hissettiği hayranlıkla, insanın da Hamd ve Şükür duygularıyla dolup O'na teslim olması gerektiğinin altı çiziliyor. Burada güzellik, iyiliğin iç boyutu, iyilik de hakîkatin!.. Bütün iyilik ve güzellikler O'nun isim, sıfat ve fiillerinden çıkıp çok katmanlardan geçerek kâinât aynasında varlıklar üzerinde yansımaktadır.
Her varlık gerçekliğini Esmâ-i Hüsnâ'dan almakta, O'na dayanmakta, O'nu yansıtmakta!.. Estetik sözcüğü köken olarak "Aisto", Lât. "Expiro", Nefes vermek demektir. Tanrı'nın insana ruhundan üflemesi ya da "Ol" demesi ile aynı anlamda kullanılır. İnsan ve Kâinat mümkün olan en güzel formda yaratılmıştır. Her bir İlmin, Fennin, Sanatın kaynağı O'nun isim, sıfat ve fiileridir. İnsan donanımı itibariyle (akıl, kâlp ve ruh) büyük bir kitap şeklinde yazılmış Kâinât'ı İlim, Fen ve Sanatın dilleriyle okuyup arka plânına geçerek İlim, Sanat ve Hikmetle yaratan Sonsuz Kudret sahibine intikal etmesi gerekir.
İnsanın bu Kâinât sergisindeki görevi; Seyir ve Temâşâ, Hayret ve Hayranlıkla İmân ve Teslim; Sânatkârı ZülCelâle Hamd ve Şükrandır!.. Her şeyi yüce Yaratıcıdan bilinç sahibi varlık olarak insana gönderilmiş bir mektup olarak görüp akıl ve kalp (Vicdan) terâzisiyle tartıp kıymet vermektir. O, kâinâtı "Ol" (Kün) Emr ve İrâdesiyle yarattığı gibi insanı da O'na dost ve anlayışlı bir muhatap olarak yaratmış. Bununla kalmayıp Cebrâil vasıtasıyle vahiy gönderip kitaplar ve peygamberlerle varlığını ve birliğini bildirmiştir. Bu da O'nun Rahman, Rahîm ve Hakîm isim ve sıfatlarının gereğidir. Kendisini tanıttırmak ve sevdirmek için bütün bunları yarattığını belirtmiştir. Kendi sonsuz sıfatlarından insana da sınırlı olarak vermiş bazı sıfatlarının da zıddı ile de kendisini tanımamızı istemiştir.
Yaratıcının, Yüce (Celâl) ve Güzel (Cemal) sıfatları yanında Mükemmel (Kemâl) sıfatları bütün Kâinâtı kuşatmıştır. O'nun isim, sıfat ve fiilleri, Sonsuz (Mutlak) ve Kusursuz ve Benzersizdir; İlmi, Sanatı, Hikmeti, Kudreti, Rahmeti... Sınırsızdır. Bütün bu niteliklerle yarattığı Hakîkat, İhsan, Hayır, Güzellik (Hüsün) ve İyilik, bu âlemde birer esastır. Kötülük, Şer, Çirkinlik kıyas için verilmiş olup gerçek vücutları yoktur. Yüce Yaratıcı eserlerini hem kendi nazarı hem de insanların görüş ve bakışı (Nazarı) ile Temâşâ etmekte!.. Atomlardan Galaksilere, Çiçek, Kelebek, Kuş ve Balıklara kadar her varlıkta kendi mührünü vurduğu Kur'ân ve Çağdaş Tefsiri Nur Külliyatında binbir birlik misalleriyle Esmâi Hüsnâ'dan yansımaları kanıtlarıyla gösterilmekte!.. Böylece görünenden görünmeyene (Vahyin Bilgisine) intikâl edip O'nun sonsuz kudret ve saltanatının ne kadar gözkamaştırıcı ve şâşaasını göstermekte!.. Nursî, 6000 sayfalık pasajlarda "Mito-poetik" üslûbuyla estetik delili ontolojinin zirve noktasına çıkarmıştır.